Güç Paylaşımda Gizlidir
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Güç Paylaşımda Gizlidir

Forumu Yaşatan Paylaşımdır. Paylaşımlarınızı Esirgemeyin...
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Son Ders": Dersi hayat öğretir

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Natro
Admin
Admin
Natro


Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 09/02/08

Son Ders": Dersi hayat öğretir Empty
MesajKonu: Son Ders": Dersi hayat öğretir   Son Ders": Dersi hayat öğretir Icon_minitime2008-02-11, 20:41

Odağına Ferhan Şensoy'u ve onun çizdiği muhalif kimliği yerleştiren "Son Ders: Aşk ve Üniversite", bir öğretmenin hayatının son demlerinde yaşadıklarını sorgulayan ve bu sorgulamadan öğrencilerine, çevresine düşen payı, izleyicisiyle paylaşmak isteyen bir film olarak görülebilir.
Bazı filmler vardır, dostluk, arkadaşlık üzerine kurulur ve insana o samimi havayı hissettirir. Kimi zaman bir ihanet duygusu, kimi zaman bir sadakat hikâyesi... Bu arkadaşlar, dostlar yıllar sonra bir araya gelir ve geçen zamana uzaktan ve içten bir hesaplamayla bakarlar, muhasebe yaparlar. "Son Ders", 1972 yılından başlayarak hızlı bir zaman atlamasıyla 2006'ya geliyor. 1972 önemli bir yıl kahramanlarımız için. Daha doğrusu önemli olduğunu daha sonra anlıyoruz. Bu öneme binaen "Eski ideallere ve idealistlere ne oldu?" gibi bir vicdan ve çevre muhasebesine dönüşecek sandığımız film, buna teğet geçerek bir öğretmenle öğrencileri arasındaki ilişkiye yöneliyor. Buna eğileceğini düşünürken, birden aşk hikâyesine doğru yelken açıyor. Tüm bunlar bir filmde olabilir mi? Tabii ki olabilir; ancak her şeyi filme katıp da adamakıllı zorlama bağlantılar kurmak, küçük rollere ünlü yüzleri yerleştirip hoşluklar (!) yaratmak bir filmi ne kadar çekici kılar bilemiyorum. Bu formülün artık tutmadığını, her hikâyenin klişe diyaloglarından seçmeceler yaparak senaryo oluşturmanın izleyicileri tavlamayacağını ve filmin de samimi olmaya çalışan havasını zedeleyeceğini yapımcıların, yönetmenin, oyuncuların bilmesi gerekmez mi!
Sonra diye bir şey yok...

Filmin temel esprisi bu aslında, "sonra diye bir şey yok..." An'ı yaşa, aklındakileri eyleme dök, istediklerinin senin olmasını sağla; en azından adım at. Akla nasıl da "Ölü Ozanlar Derneği" ("Dead Poets Society") filmini getiriyor değil mi? "Carpe diem" diye fısıldayan idealist bir öğretmen ve onun açtığı yolda, daha doğrusu gösterdiği ışıkla yönlerini çizmeye çalışan öğrenciler... Temelde kendini ifade etmeyi öğrenmekle alâkalı olan gelişim öykülerinden biriydi "Ölü Ozanlar Derneği". "Son Ders", çizdiği idealist öğretmen tiplemesiyle bu filme yakın duruyor. Ancak yukarıda da dediğimiz gibi film öyle yönlere sapıyor ve sonrasında bunları birbirine bağlamak için o kadar zorlama detaylar üretiyor ki ister istemez ne temel espriyi hatırlıyorsunuz ne de hatırlasanız da umurunuzda oluyor. Yani, film belki de seyirciyi yakalayacağı yegâne unsuru da ıskalamış oluyor.

İdealist öğretmen tiplemesiyle filmin akılda kalan tek kişisi Ferhan Şensoy. O, yine bildiğimiz nüktedanlığıyla ekran dışında da taşıdığı kimlikten pek uzak değil. Günlük hayatında, gösterilerinde çizdiği kimlikle bir kez daha karşımıza çıkıyor. Film, Saffet Hoca'nın (Ferhan Şensoy) ders vermeyen (!) dersiyle başlıyor ve idealize edilen bir öğretmen kimliği daha ilk sahnede, gereksiz uzunlukta ve bundan doğan yer yer tekrarlara düşerek izleyiciye sunuluyor. Aslında bunda illâ ki bir kusur aramak değil dert. Yazının başında da dile getirdiğimiz gibi, film bir noktadan hareket edip o noktaya sadık kalarak olay örgüsünü kursa, saptığı yolları da bir başka filme malzeme olacak çeşitte dallandırıp budaklandırmadan devam etse izleyici de daha kolay adapte olabilecek filme. İşte kusur tam da burada! Filmin saptığı yollar o kadar çeşitleniyor ve söylemler o kadar artıyor ki "hani vurgulanan 'ders vermeme' hali nerede?" diyorsunuz. Bir noktadan sonra kahramanlarla ilgili gereksiz ayrıntılarda boğuluyorsunuz. Bu ayrıntılara film ihtiyaç duyuyor; çünkü gereğinden fazla laf söylemek derdine düşülmüş. Bunların da derlenip toparlanacağı bir final gerekiyor ve zorlama bağlantılar, bilindik diyaloglarla sabır iyice zorlanıyor.

Filmin genç oyuncuları, yani üniversite hayatını yaşayan genç nesil temsilcileri, hikâyenin aşk, espri, aktivasyon yönlerini Ferhan Şensoy'dan sonra besleyen kişiler olarak yer alıyorlar filmde. Zaten Şensoy'un karakteri tüm bu yönleri bünyesinde barındırıyor. Genç oyuncular da bu yönlerden her birinin ayrı birer temsilcisi gibiler. Kaan Urgancıoğlu, içinde büyüttüğü ve bir türlü eyleme dökemediği aşkla; Durul Bazan, espri yönüyle (gerçi burada bir nüktedanlıktan söz etmek mümkün değil ancak gülmece unsurlarını da üzerinde taşıyan kişi o); Ekin Türkmen, çevreci faaliyetlere katılım yoluyla sergilediği aktivist kimlikle, sanki Saffet Hocanın çok yönlü halinin açılımındaki dallar gibiler. Tabii bu oyunculardan başka, filmde günümüz gençliğinin çeşitli hallerini sergileyen kişiler de mevcut.

Filmde bir de "eski idealistlere ne oldu?" sorgulaması da mevcut ki bu yön tam evlere şenlik babında bir görüntü sergiliyor. Tamamen bildiğimiz, ideallerinden sapan kişilerin kendilerini aklama tiradları bu filmde de sergileniyor. Tabii ki gündemin, ihtiyaçların, yaşamın değişmesi seksen öncesini birebir yaşayan kişilerin yıllar geçtikçe kendilerini buldukları veya savruldukları noktaları çeşitlendiriyor. Ancak hep bildiğimiz hikâyeyi bir daha dinlemek bu filme ne katıyor? Yazının başında da andığımız gibi idealizm sorgulaması beklerken filmin odaklanamama sorununun yine gün yüzüne çıkması, filmi bu noktada da zayıf bırakıyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Son Ders": Dersi hayat öğretir
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Güç Paylaşımda Gizlidir :: KÜLTÜR&SANAT&EĞİTİM&BİLİM :: Sinema/ Tiyaro/ Konserler/ Festivaller-
Buraya geçin: